Türkçe her şeyden önce anlama ve anlatma gücünü geliştirir. En yaygın ve doğal anlaşma aracı konuşmadır. Günlük hayatımızda söylenenleri anlamak, dille ilgili etkinliklerin başında gelir. Ancak, anlamanın türlü biçimleri vardır. Kuşkusuz, konuştuğumuz kimselerle anlaşmamızı sağlayan, bize söylenenleri doğru ve eksiksiz anlamamızdır. Doğru anlamak demek; bize aktarılmak istenen bilgi, duygu, düşünceyi olduğu gibi, bir yanlışlığa yol açmadan ve hiçbir şüpheli nokta kalmayacak biçimde, bütün boyutları ile kavramak demektir.
Bize anlatılmak isteneni, bazen yer yer atlayarak algılarız; böyle durumlarda biz, söyleneni eksik anlamışız demektir. Tam anlamak ise, bir duygu ya da düşünceyi kendi akışı içinde, kopukluklara uğramadan anlamaktır.
Yazılı bir metni anlamak, sözlü anlatılanı anlamaya göre daha karmaşık bir iştir. Çünkü yazılı metinde önce yazıyı, yazıdaki düğüm noktalarını çözmek gerekir. Yazıdaki düğüm noktaları; giriş-gelişme-sonuç bölümleridir. Yazının (paragrafın) giriş cümlesinde yazar, konusunun ne olduğunu ortaya koyar.
Sadece bu cümleye bakılarak da yazarın yazısında neyden söz ettiği anlaşılır. Yazının ilk cümlesi, kendisinden önce başka bir cümlenin varlığını gerektiren "çünkü, oysaki, bu yüzden, bununla birlikte, dolayısıyla" gibi ifadelerle başlamaz. Giriş cümlesinde konu ele alınır. Konuyu tespit etmek için yazıda "Yazar ne üzerinde duruyor, bu paragraf neyden söz ediyor, yazarın anlattığı şey nedir? Soruları yöneltilmelidir. Alınacak karşılık paragrafın konusu gösterecektir. Yazının gelişme cümlelerinde yazar ele aldığı konuyu tüm yönleriyle inceler. Gelişme cümleleri anlam bakımından birbirine bağlı cümlelerden oluşur. Yazının sonuç cümlesi paragrafın son cümlesidir. Bazen yazının tamamına da yayılmış olabilir. Cümlede ele alınan konuyla ilgili bağlayıcı ögeler belirlenmeli. Ana fikir örneklerden önce gelebileceği gibi "ama, fakat, ancak, bence, buna göre, kısacası, oysa, öyle ki, sonuç olarak, çünkü." gibi ifadelerden sonra da gelebilir. Ana düşüncenin, parçada sözü edileni en kapsamlı biçimde bildiren cümle olduğunu unutmamak gerekir.
Yazılı anlatım, sözlü anlatımdan biraz farklı ve karmaşıktır. Konuşurken dinleyenin göstereceği tepkiler (yüz ifadesinin değişmesi, soru sorulması vb.) bizi hemen etkileyerek amacımızın yönünde konuşmamız şu ya da bu doğrultuda değiştirebilmeyi yönlendirmesine karşın yazıda böyle bir imkân yoktur.
Herhangi bir yazıyı okurken düşünce ya da duygularımızı tam bizim istediğimiz şekilde ifade etmesi gerekmektedir. Yazıyı veya anlam bakımından inceleyeceğimiz parçayı anlayarak okumalıyız. Bu şekilde okumazsak yapacağımız yanlışları sonradan düzeltemez, eksikleri tamamlayamayız. Okuduğunu anlama yetisi şu yollarla gerçekleşir:
- Etrafını dikkatli incelemek, incelediği olayların veya kişilerin davranışlarını aktarabilmek
- Hoşlanacağı türden kitaplar okuyarak, okuma alışkanlığı kazanabilmek
- Kitap okurken özellikle; eserin planına, düşünce yapısına, değerli değersiz yanlarını nasıl saptayacağına dikkat etmelidir.
Okuduğunu anlama yetisi öğrenciye duygu ve düşüncelerini, isteklerini tam, daha açık ve etkili anlatabilmek için kendine mal etmesi gerekli olan kavramları gittikçe çoğaltarak kazandığı gibi, kelimeler arasındaki ince anlam farklarını ve türlü ilişkileri de öğretir. Öğrencilerin, okudukları bir yazıda, dinledikleri bir konuşma veya konferansta işlenen düşünce ya da duyguları kavrayıp sezebilme yeteneklerinin geliştirilebilmesi için metinler üzerinde çalışırken;
- Gözlemlerde bulunmak
- Kaynakları incelemek
- Ayrıntıları arayıp bulmak
- Karşılaştırmalar yapmak
- Sorunları çözmek suretiyle kurala, tanıma ve bütüne varma yöntemi uygulanmalıdır.
Bu yolla, Türkçe öğretimi, aynı zamanda, öğrencilere, bilimsel, eleştirici, yapıcı ve yaratıcı düşünme yeteneğinin kazandırılmasında öteki dersler arasında kendi payına düşen görevi de yerine getirecektir.
|