Ortaöğretimini bitiren ve yükseköğrenim görmek üzere hazırlanan gençlerden bazılarının, yükseköğretim programları hakkında yeterli bilgi sahibi olmadıkları ve bu nedenle tercih ettikleri programları belirlemede ve sıraya koymada güçlük çektikleri gözlenmektedir. Bazı adaylar ilk birkaç tercihlerini bilinçli olarak yazmakta, diğerlerini başkalarının öneri ve telkinlerine göre belirlemekte ve sıralamaktadırlar. Bu adaylar, hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları fakat tercih listesinde yer verdikleri bir programa yerleştikleri zaman "istemediğim bir programa girmek zorunda kaldım" şeklinde yakınmaktadırlar.
Tercih sıralarının başlarına, isteyerek ve bilinçli olarak yazdıkları programlara yerleşen bazı adaylar ise bir süre sonra programın beklentilerine uygun olmadığını fark etmekte ve hayal kırıklığına uğramaktadırlar. Bu da programlar ve meslekler hakkında edinilen bilgilerin bazen yüzeysel ve belki de hatalı olabileceğini göstermektedir.
Bireyler yükseköğretime, bir alanda bilgi sahibi olma yanında ve belki daha da öncelikle bir meslek sahibi olmak için girmektedirler. Bu bakımdan, bir yükseköğretim programının seçilmesi aynı zamanda bir mesleğin seçilmesi anlamına gelmektedir.
Meslek ise bir kimsenin, çalışma ömrü boyunca sürdüreceği faaliyetlerin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu yüzden, bir kimsenin mesleğini seçmekle, genel yaşam biçimi konusunda da bir seçim yapmış olduğunu söylemek hatalı olmaz. Çünkü meslek kişinin genellikle hayatını nasıl bir çevrede geçireceğini ve kimlerle etkileşimde bulunacağını belirleyen boyutlara da sahiptir. İnsanın hayatında böylesine önemli etkileri olan bir kararın iyice düşünülmeden verilmesi, hayal kırıklığına, mutsuzluğa ve başarısızlığa yol açabilmektedir. Yükseköğretim hem birey hem de devlet açısından pahalı bir yatırımdır. Ayrıca yükseköğretim kontenjanları kısıtlı, programlara yerleşme giriş sınavlarındaki başarıya bağlıdır. Bu yüzden hatalı bir karardan dönmek çok kere mümkün olamamaktadır. Bu nedenlerle bir gencin, girmek istediği yükseköğretim programlarını belirlemede çok dikkatli davranması gerekmektedir.
Meslek, kişilerin belli bir eğitimle edindikleri ve hayatlarını kazanmak için sürdürdükleri düzenli ve kurallı faaliyetler bütünü olarak tanımlanabilir. Meslek etkinlikleri, birbirlerinden az çok farklı bireysel özellikler gerektirir ve yine bireylere az çok farklı doyumlar sağlar.
Meslek seçimi, bir kimsenin, çeşitli meslekler arasından en iyi yapabileceğini düşündüğü faaliyetleri içeren ve kendisine en üst düzeyde doyum sağlayacağına inandığı birine yönelmesidir. Bu yönelme kararının doğru ve yerinde olması kişinin ne istediğini ve neleri yapabileceğini çok iyi bilmesine bağlıdır. Bu rehberde yükseköğretim programları ve bunların sonunda kazanılan mesleklerin gerektirdiği nitelikler ve sağladığı olanaklar hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır.
Yükseköğretim programlarının tanıtılmasında şöyle bir yol izlenmiştir.
Dört yıllık eğitime dayalı olan "Lisans Programları", konu alanlarına göre, "Matematik ve Doğal Bilimler, Sağlık Bilimleri, Teknik Bilimler, Ziraat ve Orman Bilimleri, Sosyal Bilimler, Dil ve Edebiyat, Eğitim, Sanat ve Spor" başlıkları altında gruplanmış ve bu sıra ile tanıtılmıştır. İkinci kısmında ise iki yıllık "Sağlık, Teknik, Ziraat Bilimleri ve Sosyal Programlar" olarak gruplanan "Önlisans Programları," verilen sıra ile açıklanmıştır.
Bir program tanıtılırken önce programın ilgilendiği konu alanı bir veya birkaç cümle ile açıklanmıştır. Bundan sonra programda okutulan belli başlı dersler belirtilmiş, ders adlarının tek tek yazılmasına gerek görülmemiştir. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Türkçe, yabancı dil, beden eğitimi ve güzel sanatlarla ilgili dersler de, bütün programlar için zorunlu olduğundan bunların, her seferinde ayrı ayrı belirtilmesine gerek görülmemiştir. Programları oluşturan dersler, lisede okunan derslerle ilişkisi göz önüne alınarak ve öğrencinin anlayacağı dille verilmeye çalışılmıştır.
Bir programa girebilmek, programı başarı ile bitirebilmek ve daha sonra çalışma hayatında başarılı olabilmek için gerekli özellikler "Gereken Nitelikler" başlığı altında açıklanmıştır.
Bir programda başarılı olabilmek için her şeyden önce, o programın gerektirdiği zihin ve bilgi düzeyine sahip olmak gerekir. Bu da birinci aşamada, uygulanan Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) ve ikinci aşamada uygulanan Öğrenci Yerleştirme Sınavı (ÖYS) ile ölçülmektedir. Sınavların iki aşamalı yapılması ve birinci aşama sonuçlarının adaylara bildirilmesi, onların "Genel Grup" içindeki yerlerini görmelerine yardımcı olmaktadır. Ayrıca her yıl programlara kabul edilen öğrencilerin ÖSS ve ÖYS başarı yüzdelik sıraları bir sonraki yılın İkinci Basamak Sınavı Kılavuzunda verilmektedir. Bundan amaç, adayların ÖSS'deki başarı durumları ile herhangi bir programda istenen başarı düzeyini karşılaştırmalarına ve başarılı olabileceklerini umdukları programları tercih listelerine yazmalarına yardımcı olmaktır.
Bir yükseköğretim pro gramında başarılı olmak için gerekli niteliklerden söz ederken hemen her program için normalin üzerinde bir genel akademik yeteneğe sahip olmak gerektiğine işaret edilmiştir. Akademik yetenek kavramı daha çok soyut kavramlarla eğitim yapan bir programda başarılı olmak için gerekli öğrenme ve akıl yürütme gücü yanında, o programın ilgili olduğu konu alanına ilişkin temel bilgi ve beceriler bütününü ifade etmektedir. Bu özellik ÖSS ve ÖYS ile ölçülmekte ve başvuran adayların sınavlarda aldıkları puanların ortalamasından daha yüksek puan alanlar yükseköğretim programlarına kabul edilmektedir. Rehberde "Normalin üstünde bir akademik yetenek gereklidir" derken ÖSS yüzdelik sırası her üç puan türünde 1-10 arası olanlar kastedilmektedir. Üstün akademik yetenek ise yüzdelik puanı en fazla 3'e kadar olanların sahip oldukları yetenek anlamına gelmektedir.
Bir programda başarılı olmak için bazen özel yetenekler de gerekmektedir. Diş hekimliği için el parmak becerisi gibi. Bu tür özel yeteneklerin ÖSS ve ÖYS ile ölçülmesi mümkün olamamaktadır. Ancak adayların tercihlerinde bu hususu da göz önünde bulundurmalarının yararlı olacağı düşünülmüş ve programlar için gerekli özel yetenekler hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır.
Bir program için gerekli kişilik özellikleri hakkında bilgi verirken o programa özgü en önemli özelliklerin üzerinde durulmuştur. Ancak, sabırlı, hoşgörülü, geçimli ve insan ilişkilerinde başarılı olma gibi kişilik özelliklerinden de söz edilmiştir. Çünkü olumlu kişilik özellikleri çalışma hayatında başarı üzerinde önemli rol oynamaktadır.
Bir programı başarı ile bitiren öğrencinin kazandığı "Diploma ve Unvan" belirtildikten sonra meslek elemanı olarak çalıştığı kurumda yaptığı belli başlı işler, görevini sürdürürken yaptığı faaliyetler de kısaca açıklanmıştır. Bir adayın girmeyi düşündüğü mesleğin tipik bir üyesinin nasıl bir ortamda çalıştığı ve ne gibi faaliyetlerde bulunduğunu göz önünde bulundurması ve böyle bir çalışma hayatının kendi ilgi ve değerlerine uygun olup olmadığını iyice irdelemesi gereklidir. Rehberin bu kısmında verilen bilgilerin adaylara bu konuda az da olsa yardımcı olacağı düşünülmüştür.
Son olarak mezunların "Çalışma Alanları" belirtilmiş, iş bulma olanakları hakkında genel düzeyde bilgi verilmiştir. İş olanakları adayların meslek seçiminde en çok üzerinde durdukları bir husustur. Ne var ki bu konuda adayları tatmin edecek kadar ayrıntılı bilgi verilememiştir. Çünkü iş bulma hükümetlerin ekonomik politikaları ile yakından ilgili ve oldukça değişken bir durumdur. Bir alanda insangücü ihtiyacı olduğunda, bunu karşılayacak eleman yerleştirilmesine önem verilebilir ve kısa zamanda o alana işgücü talebi ve buna bağlı olarak mesleğin çekiciliği azalabilir veya tersi olabilir. Bugün için sağladığı olanaklar yönünden pek çekici olmayan veya tanınmayan bir meslek, bir zaman sonra çekici hale gelebilir. İyi gelir getiren sürekli bir iş sahibi olmak her gencin doğal isteğidir. Ancak bir kimse bu isteğini, ilgi ve yeteneklerine uygun, yani hoşlandığı ve en iyi yapabileceği işleri gerektiren bir meslek seçmekle ve bu mesleğin başarılı bir üyesi olmaya çalışmakla gerçekleştirebilir. Ülkemizde yükseköğrenim görmüş gençlerin iş bulma şansları sınırlıdır. Bu gençlere en önemli işveren durumunda olan resmi kurumlar arasında, sınavla eleman alanların sayısı giderek artmakta ve bir yükseköğretim diplomasına sahip olmak, bir işe yerleşmek için yeterli olamamaktadır. Bu nedenle bir yükseköğretim programına yerleşen gencin o programda kendini çok iyi yetiştirmesi, fırsatları değerlendirerek bir yabancı dil öğrenmesi ve mümkünse yüksek lisans öğrenimi yapması yararlı olur.
Ülkemizde yaşanan enflasyon nedeni ile maaş ve ücretlerden sık sık ayarlamalar yapılmaktadır. Bu nedenle meslek elemanlarının aylık veya yıllık kazançları hakkında kesin rakam vermek mümkün olamamaktadır. Yükseköğrenim görmüş gençlerin çoğu kamu sektöründe, bir kısmı özel sektörde, küçük bir bölümü ise kendi özel iş yerinde çalışmaktadırlar. Kamu kuruluşlarında ve özel kuruluşlarda ücretlerin sınırları yasa ve kararnamelerle belirlenir ve az çok standarttır. Bağımsız çalışanların gelirleri yüksek ama değişken olabilir. İyi gelir, meslekte ilerlemekle sağlanabilir; bu ise yeteneğe bilgiye ve disiplinli çalışmaya bağlıdır.
Bu rehberde yükseköğretim programları ve bunların hazırladıkları meslekler genel hatları ile tanıtılmıştır. Kuşkusuz bir programı tercih etmeyi düşünen bir gencin öğrenmek istediği daha pek çok husus olabilir. Bu durumda kişi o meslekte çalışan insanların nasıl bir ortamda, ne gibi faaliyetlerde bulunduğunu görmek için işyerlerini ziyaret etmeli, çalışanlarla konuşmalı, konu ile ilgili yetkililerin görüşlerinden yararlanmalıdır. Bu rehber bir gencin çeşitli programları ve meslekleri çok yönlü olarak incelemesinde bir başlangıç olabilir ve daha ayrıntılı bilgi edinmede çerçeve rolü oynayabilir.
Meslek seçimi son anda, alelacele verilen bir karara dayandırılmayıp, çok daha erken yaşlarda üzerinde düşünülmeli ve seçenekler iyice araştırılmalıdır. Bu açıdan bakıldığında rehber sadece lise son sınıfta bulunan yükseköğrenim adaylarına değil, daha küçük yaşlardaki öğrencilere de meslek incelemelerinde yardımcı kaynak olabilir.
MESLEK SEÇİMİ
Meslek seçimi; bireyin kendisine uygun olan meslekleri çeşitli yönleri ile değerlendirip, tercih edilen meslekler arasından, girme olasılığı en yüksek olana yönelmesidir. Bireyin, zihinsel, fiziksel yeteneklerini, becerilerini, ilgilerini, ihtiyaçlarını ve ekonomik durumunu göz önüne alarak seçim listesindeki seçenekleri belirlemesi gerekir.
Meslek, sadece para kazanma ve ekonomik ihtiyaçları karşılama aracı değildir. Birey, mesleki etkinlikleri yoluyla bir şeyler üreterek yeteneklerini, becerilerini kullanır, gizli güçlerini, kapasitesini geliştirir, başarılı olur ve doyum sağlar. Meslek, bireyin toplumda bir yer edinmesini, saygı görmesini ve her şeyden önemlisi bir işe yaradığı duygusunun yol açtığı doyuma ulaşmasını da sağlar. İş yaşamında doyum, genel yaşam doyumunu da etkiler. Meslekte yaşanılan başarısızlıklar, doyumsuzluklar bireyin ruh sağlığını tehdit eder. İş ve yaşamdaki doyumsuzluklarda önde gelen nedenlerden biri; bireyin seçtiği mesleğin özelliklerinin, kendi özellikleri ile bağdaşmamasıdır.
Sağlıklı bir meslek seçimini belirleyen etmenlerden biri olan yetenek, belli bir alandaki öğrenme gücü olarak ifade edilebilir. Bireyler arasında yetenek farklılığı olduğu gibi bireyin sahip olduğu yetenek düzeyleri arasında da önemli farklar vardır. Meslekler genel zeka, sayısal, sözel, soyut, mekanik ve görsel algılama (uzay ilişkileri) yetenekleri açısından üst, orta ve alt düzeyde farklılık gösterirler. Önemli olan, bireyin bu farklı yeteneklerden hangisinde üst, orta ve alt düzeyde olduğunun farkına varması; bir başka deyişle kendini tanımasıdır. Ancak bireyin sadece sahip olduğu yetenekleri tanıması, sağlıklı bir seçim için yeterli değildir. Yönelmeyi düşündüğü mesleklerin de ne tür ve ne düzeyde yetenek gerektirdiğini bilmesi ve kendi yetenekleri ile mesleğin gerektirdiği yetenekleri uzlaştırabilmesi gerekir.
Meslek seçiminde ilgilerin de göz önünde bulundurulması önemlidir. İlgi, bir kimsenin özel bir çaba harcamadan hatta kısıtlayıcı koşullar altında dahi, dikkat ettiği, gözlemlediği ve zevk alarak yaptığı faaliyetlerdir. Ekonomik kazanç ve ihtiyaçların meslek yoluyla karşılanması kadar ilgiler de mesleki doyumda rol oynar.Yetenek ve ilgilerin dışında dikkate alınması gereken başka faktörler de vardır; cinsiyet, akademik özgeçmiş, sosyo-ekonomik durum, psikolojik ihtiyaçlar, tutumlar, değerler, kişilik özellikleri gibi...Meslek seçimi; şansa bağlı, anlık bir olgu değil, bir süreçtir. Seçimin sağlıklı olması; bireyin kendini ve meslekleri objektif olarak tanıyabilmesine, bilgi toplamasına, karar verme becerilerini geliştirebilmesine, kararları için plan yapabilmesine ve uygulayabilmesine bağlıdır.
İŞ SEÇİMİ SÜRECİNİN ÜÇ ÖNEMLİ PARÇASI VARDIR;
1. Çevreniz,
2. Kendiniz,
3. İşlerle ilgili bilgiler.
Çevreniz
Çevreniz, ailenizden başlayarak hayatınızdaki diğer önemli kişilere, yaşadığınız ülkeye (sosyal, politik ve coğrafi faktörler ) doğru genişlemeye başlar. Hem ailenizin bu yöndeki istekleri, önerileri (benim çocuğum doktor olacak gibi) hem de değişen dünya ve meslekler seçiminizi etkileyebilir. Sürekli değişen ve gelişen bir dünyada yaşıyoruz. Tarihsel gelişime bakarsak tarımdan endüstriye ve yüksek teknolojiye doğru büyük dalgalanmalar yaşandı. Bu dalgalanma içinde favori meslekler değişim gösteriyor. Kişiler de bu meslek bana uygun mu diye pek düşünmeden popüler ya da iyi para kazanılan meslekleri seçmek istiyor. Yahut favori mesleklere yönelik dersler çok popüler oluyor ve dersi alan herkes başarılı olamıyor, kimisi dersten kalıyor ya da sıkılıyor. Ancak bunun da bir garantisi yok. Kısaca tüm bu faktörlerin farkında olmak, sizin seçiminizi ne yönde etkileyebileceklerini görmek, ancak son aşamada yine kendinize yönelmeniz gerekmektedir.
Kendiniz
Kendiniz, yani siz, iş seçimi sürecinin kalbisinizdir, diyebiliriz. Bunun için günlük hayattaki kendinize bakmak önemli bir başlangıç olacaktır. Çünkü iş hayatındaki siz ile günlük hayattaki siz çok farklı kişiler olmayacaktır. Kendinizi tanımaya çalışırken, diğer bir deyişle, "ben kimim" sorusuna cevap ararken;
- İlgilerim neler (Yapmaktan hoşlandığınız aktiviteler)? Örneğin edebiyat, ev idaresi, sağlık, mekanik, müzik gibi çok farklı alanlarla ilgili olabilir. İşle ilgili ilgisiz her şeyi belirleyin. Daha sonra bu ilgi alanlarından hangisini (hangilerini) öncelikle işinizde kullanmak isteyeceğinizi belirleyebilirsiniz.
- Yetenek ve becerilerim neler? (neleri daha iyi yapabileceğinizi keşfetmek) Örneğin, öğretmek, araştırmak, tamir etmek, yazmak, organize etmek...gibi. Bunları genel - teknik- kişiler arası ilişkileri becerileri olarak gruplandırabilirsiniz.
Ancak ilgi ve yetenekleri birbirinden ayırmak gerekir. İlgi tercihinizi, yetenek ise yeterliliğinizi gösterir. Bununla birlikte, beceriler davranışa dönüşmedikçe ifade edilmeden kalır. Sadece derslere girmek, sınavlardan iyi notlar almak bunları belirlemenize yardımcı olmayabilir. Sosyal, sportif, kültürel ve sanatsal alanlarda da uğraşarak kendinizi geliştirebilirsiniz. Okulunuzun ya da üniversitenizin imkanlarından yararlanarak (öğrenci toplulukları, takımlar, .) bunu gerçekleştirebilirsiniz.
- Değerlerim neler (benim için hayatta neler önemli, bir işte aradığım ne, beklediğim ödüller, kazançlar, fırsatlar neler)? Kültürel-kişisel- mesleki (yüksek kazanç, prestij, gelişim, bağımsızlık, diğerlerine yardım çeşitlilik, güvenlik, liderlik, çalışma saatleri) değerlerinizin farkında olmak... Ör: bilgi, sağlık, para, sevgi, bağlılık, başarı, güç, çaba, özgürlük.. Hangileri daha önemli ya da öncelikli olan değerler neler sizin için? Çünkü yapacağınız iş seçimi sizi değerler çatışması içine sokabilir. Bu anlamda değerlerinizin neler olduğunun farkına varmanız ve bunların hayatınızı nasıl etkilediğini bulmanız kendiniz hakkında daha fazla şey keşfedebileceğinizi gösterir. Çünkü değerler hayatımıza yön verir, anlamlandırır.
- İhtiyaçlarım, amaçlarım, motivasyonum neler? İstek, kararlılık, motivasyon yoksa işle ilgili bilgi, ilgi ve becerilerinizin olması tek başına yeterli olmayabilir.
Mesleki amaçlar uzun süreli amaçları içerir. Kısa sürede sonuç alamayabilirsiniz. Bu nedenle küçük parçalar, yani kısa süreli amaçlar (önce 6 ay, 1 yıl, sonra 3 yıl gibi dönemler için) belirleyerek başlamak gerekir. Örneğin; ilgi duyduğunuz derslere yönelmek, bu konularda ilgili farklı kaynaklardan eğitim almak, bilgisayar, yabancı dil öğrenmek gibi. Unutmayın; "Binlerce kilometre yol küçük bir adımla başlar".
Amacınızın belirgin olması motivasyonunuzu arttırır. Motivasyon ihtiyaçlardan gelişir. İhtiyaçlarınız fiziksel, güvenlik, kabul-ilgi görme, sosyal ilişkiler geliştirme, sevgi-ilgi verme, ait olma, kendini değerli bulma, saygı görme, onay alma, bağımsız kendini yönlendirici olma, kendini gerçekleştirme (potansiyeli keşfetme, kendiliğindenlik, özerklik, duygusal ifade zenginliği, yakın ilişkiler, yaratıcılık.) gibi bir çok konuda olabilir.
Meslekleri tanıma, işlerle ilgili bilgi toplama
Meslekleri tanıma, işlerle ilgili bilgi toplama (doğru, objektif, kapsamlı.) bu süreçte almanız gereken önemli bir sorumluluktur. Öncelikle unutmamalısınız ki; "Bir kişi için uygun tek bir iş yoktur. İlgi alanımıza giren, yapabileceğimiz, önem verdiğimiz farklı işler olacaktır. " ve " Hiçbir iş mükemmel değildir. Her işin kendi içinde kazançları ve bedelleri olacaktır". Bu konuda gazetelerin insan kaynakları ekleri, Internet, meslekleri anlatan kitaplar, üniversitelerin bölümlerini ve okutulan dersleri anlatan kitapçık ve broşürlerden yararlanabilir ve en önemlisi meslekten kişilerle konuşarak bu bilgilere ulaşabilirsiniz.
Hem doğrudan bilgi almanız hem de kişilerin yaptıkları işle ilgili hissettiklerini öğrenmek size farklı bir bakış açısı yaratabilir. Bilgi alırken;
- Bu işi yapmaya nasıl karar verdiniz?
- Nasıl hazırlandınız?
- Hangi becerilere ihtiyaç var?
- Temel sorumluluklar neler?
- Nasıl değerlendiriliyorsunuz?
- İşle ilgili zevk aldığınız şeyler neler?
- Kişisel ödüller neler?
- İşte tipik bir gününüz nasıl geçiyor?
- Çalışma koşulları nasıl (çalışma saatleri, iş çevresi, çalışma ortamı, iş arkadaşlıkları.)?
- İşinizin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
- Diğer ilgili işler neler?
- Yarım-zamanlı işler olabilir mi?
- Meslekle ilgili başka kimlerle görüşebilirim? gibi sorular sorabilirsiniz.
Tüm bu süreç içinde şu an olduğunuz durumda (lise, üniversite öğrencisi olabilir, ya da yaptığınız işi değiştirmek istiyor olabilirsiniz) bu üç konuda; çevreniz, kendiniz ve işlerle ilgili bilgileri toplayıp, değerlendirdikten sonra karar verme aşamasına geleceksiniz. Unutmayın ki aldığınız karar sizi harekete geçirip, amaçlarınıza ilerlemenize yardımcı olurken bu süreç devam edecek ve siz bu değerlendirmeyi yeniden, yeni bilgilerle tekrar edeceksiniz.
MESLEĞİNİ KENDİN İÇİN SEÇ
Meslek Seçimi Neden Önemli?
Bu soruya verilecek o kadar çok cevap var ki. Her şeyden önce insanın istediği ve yeteneklerine uygun bir mesleğe sahip olması, onun hayatındaki en büyük artılardan biri. Çünkü sevilmeden yapılan mesleğin, insan hayatına bir çok olumsuz etkisi var.
Bazı gençler, çeşitli nedenlerden dolayı ya da işin ciddiyetinin farkında olmadıklarından olsa gerek, herhangi bir mesleği seçebileceklerini zannediyorlar. Bazıları da bu kadar önemli bir olayı sadece "sınav" bazında değerlendirip ileriye dönük düşünmüyorlar. Oysa neredeyse bir ömür boyu, mesleğimizle beraberiz. Uyanık olduğumuz zamanların büyük bir bölümünü işimizde geçiriyoruz. İnsanın ruh sağlığında, yaptığı işten dolayı duyduğu haz önemli bir doyum noktası.
Günümüzde, mesleğini sevmediği için doyumsuzluk yaşayan ve iç dengesini yitiren birçok insan var. Çünkü zorlanarak yapılan meslek, depresyon, iş veriminde düşüş, dikkatsizlik, isteksizlik, başarısızlık, başarısızlığın getirdiği mutsuzluk, iştahsızlık, uykusuzluk, çevreyle iletişim bozukluğu gibi ciddi boyutlu rahatsızlıklar yaratıyor. Tüm bunların sonucunda da insan kendini değersizleştirebiliyor. Kendini değersizleştirme, kendini işe yarmaz ve beceriksiz hissetme duygusu ise insanı oldukça fazla yıpratıyor. Bu yüzden kişinin eşiyle, çocuğuyla, dostlarıyla ve tabii ki iş yerindeki arkadaşlarıyla ilişkileri bozulabiliyor.
Kişi, zaman içerisinde kendine ve mesleğine yabancılaşabiliyor. Bir süre sonra, işe gitmemek için bahaneler, psikosomatik rahatsızlıklar (Psikolojik kökenli baş, mide ağrıları gibi.) ortaya çıkıyor. Hiçbir şey üretmeyen, verimli ve yaratıcı olamayan bu insanların ruh sağlıklarında ciddi anlamda zedelenmeler olabiliyor. Bakın bu konuda birkaç kişinin hissettikleri ve yaşadıkları:
- "Her şey önce pazartesi sendromuyla başladı. Pazartesi günleri müthiş bir zorlanma hissediyordum. İşe gitmeden önce ve işyerimdeyken şiddetli baş ağrılarım oluyordu ve içim sıkılıyordu. Sonra pazartesi sendromunun yanına, salı, çarşamba, perşembe ve cuma sendromları da eklendi. Üstelik artık pazar günleri de çok mutsuz geçiyordu; çünkü ertesi gün iş vardı ve ben buna çok sıkılıyordum. Yani tek mutlu ve rahat olabildiğim günler cumartesi günleriydi. Önceleri tembel olduğumu düşündüm. Daha sonra iş yerimde dikkat bozukluklarım ve isteksizliklerim başladı. Dengemi iyice yitirmeye başladığımı hissettiğimde işyerimin doktoruna gittim. O da bana bunların psikolojik olabileceğini ve bir psikologa gitmemi önerdi. Önce rahatsızlıklarımın psiklojik olduğuna inanamadım. Ama öyleymiş. Psikoterapi seansları sırasında, rahatsızlıklarımın çok ilginç bir nedeni ortaya çıktı. En azından benim için çok ilginçti. Bu neden, sevmediğim bir mesleği yapmam ve bundan dolayı zorlanmamdı. Şimdilerde kendi kişiliğime uygun bir iş araştırıyorum."
Selma, 26 yaşında.
- "Dört yıldır mesleğimi yapıyordum. Üç yıllık evliyim. Yaklaşık bir yıl önce eşimle aramızda ufak tefek tartışmalar başladı ve zamanla büyüdü. Tartışmalarımızın sebepleri ufak-tefek nedenlerdi. Eşimin dediğine göre ben işten eve döndüğümde bir barut fıçısı gibi oluyordum. Zamanla durum iyice kötüleşti. Ben de ciddi anlamda düşünmeye başladım. Bu arada şunun farkına vardım: Hafta sonlarında ve tatillerde eşimle aramızda hiçbir sorun çıkmıyordu ve ben kendimi daha mutlu hissediyordum. Bir süre sonra başta eşim olmak üzere, tüm yakın çevremle ilişkilerim iyice bozulmaya başlamıştı. Uzun lafın kısası, ben kişiliğime uygun bir mesleği yapmıyordum ve bu da beni olumsuz yönde etkiliyordu. İnsan önce bunu kabullenmek istemiyor ve çok zor kabulleniyor. Düşünsenize, onca hevesle seçtiğiniz bölümü bin bir çabayla ve zorlukla bitiriyorsunuz. Tam dört yıl çalışıyorsunuz. Sonra ruh sağlığınız size, bu iş sana uygun değil diye mesajlar göndermeye başlıyor. Aslında mesleğimi seçerken babamın ve ağabeyimin etkisinde kalmıştım. Gençlik işte, o zamanlar düşünememişiz. Durumu kabullenmem ve kendime gelebilmem biraz zaman aldı. Eşimin ve psikoterapistimin yardımlarıyla birçok şeyi aşabildim. Şimdi sevdiğim, bana uygun bir işim var. Mutluyum."
Murat 27 yaşında:
- "Yataktan çıkmak istemiyordum. İşe gitmediğim günler gitgide çoğalmaya başlamıştı. Bu durumdan ailem de telaşlandı. Bana sanki hep ateşim varmış gibi geliyordu. Zaman zaman mide bulantılarım, kusmalarım vardı ve kendimi son derece halsiz hissediyordum. Ayrıca sebebi belli olmayan müthiş sırt ağrılarım gitgide daha da artıyordu. Doktor doktor dolaştık. Durumumun psikolojik kökenli olduğunu söylediklerinde, inanamadım. Sonuç olarak kişilik yapım ile yaptığım işin birbirine paralel olmadığı ve bunun da beni zorladığı ortaya çıktı. Buna inanmak çok zordu, ama gerçeği kabullendim. Zâten üniversiteye girerken bu bölümü çok da istekli seçmemiştim. Ben gençlere, seçecekleri mesleği iyi düşünerek seçmelerini tavsiye ediyorum. Sonra insanın başına hiç tahmin etmediği şeyler gelebiliyor."
Gülay, 24 yaşında:
Meslek seçimi ne kadar da önemli değil mi? O an için insana hiç de hayati önem taşımıyormuş gibi gelse de sonradan önemini oldukça etkili bir şekilde hissettirebiliyor.
Yukarıdaki kişilerin bizlerle paylaştıklarından da görüyoruz ki kiminde evlilik yaşamını, kiminde ise tüm hayatını olumsuz etkileyen "iş yaşamındaki zorlanma" yi kabullenebilmek de kolay değil.
Araştırmalar, iş yaşamında mutlu olmayan, işini yeterince sevmeyen kişilerin ciddi sırt ağrıları çektiğini ortaya koyuyor. İngiltere'de yaklaşık dört bin beş yüz yetişkin üzerinde yapılan bir araştırma, işyerinde mutsuz olan kişilerin pek çoğunun, omurilik bağlantılı ağrılardan yakındıklarını kanıtlamış. Yapılan bu araştırmaya göre, her yıl yetişkinlerin %40'ı bu tür ağrılar nedeniyle kliniklere başvuruyormuş.
Manchester Üniversitesi Romatizmal Hastalıklar Hastanesi tarafından yapılan araştırmada, sırt ağrılarının çoğunun ağır taşımak değil, derin depresyonlar sonucu ortaya çıktığı belirlemiş. Sırt ağrılarıyla kliniklere başvuran kişiler üzerinde yapılan araştırmalarda, bu insanların iş yerinde mutsuz oldukları, kendilerine uygun olmayan meslekleri yaptıkları, yalnızlık duygusu, tatminsizlik ve başarısızlık duygusuyla dolu oldukları ortaya çıkmış.
Ülkemizde henüz bu anlamda yapılan bir araştırma yok; ama eğer bir gün yapılırsa, sonucun yukarıdaki gerçeklerden pek de farklı çıkmayacağı kanısındayım.
MESLEK SEÇİMİNİN KİŞİNİN YAŞAMINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ
Meslek seçimi, bireyin hayatında verdiği en önemli kararlardan biridir, çünkü bireyin hayatının üçte biri mesleki etkinlikleri içermektedir. Meslek, sadece bir para kazanma, geçim sağlama yolu değil, belki bunlardan da önemlisi bireyin kendini ifade etme, kendini gerçekleştirme yoludur.
Peki, seçilen meslek bireyin yaşamında ne gibi etkilerde bulunacaktır?
1. Bireyin yaşamı boyunca devamlı bir iş sahibi olup olamayacağını tayin edecektir.
2. Yaşamı boyunca başarılı veya başarısız bir kişi olmasında önemli bir rol oynayacaktır.
3. Sürekli etkileşimde bulunacağı bireylerin çeşidini ve eş seçimini etkileyecektir.
4. Hayatı boyunca yaşayacağı çevre veya çevrelerin özelliğini ve yerini tayin edecektir.
5. Ailesinin kazanç şeklini ve düzeyini ve geçim tarzını belirleyecektir. İşinden zevk alıp alamayacağını, bunun sonucunda sorumluk sahibi bir insan olup olamayacağını tayin edecektir.
Bunlara bağlı olarak meslekte ve mesleki eğitimde yaşanan doyumsuzluklar, hayal kırıklıkları bireyi doğrudan etkilemekte, dolayısıyla bireyler mutsuz olmaktadırlar.
Her mesleğin kendine özgü gerekleri, çalışma koşulları ve sağladığı olanaklar farklıdır. Meslekler arasında bu ve benzeri alanlarda gözlenen farklılıklar, bireylerde yetenek, ilgi, gereksinme gibi psikolojik nitelik çeşitlemesine denk düşmektedir. Bu yüzden bireyin kendi gelişimine en çok fırsat hazırlayacak, gereksinimlerini en iyi biçimde doyurabilecek alanı seçebilmesi önem kazanmaktadır. Sağlıklı bir seçim ise ancak kişinin kendini ve seçeneklerini yakından tanıması ile mümkün olmaktadır. Meslek seçimi, bireyin kendisine açık meslekleri, çeşitli yönleriyle değerlendirip, kendi gereksinmeleri açısından, istenilir yönleri çok istenmeyen yönleri az olan birine yönelmeye karar vermesi olarak da tanımlanır. Bireyin seçtiği meslek, onun yetenek ve ilgilerine uygun olduğu taktirde bunları geliştirmek ve tam olarak fonksiyonda bulunmak kendi elindedir. Özellikle yeteneğinin altında mesleklere girenlerde bir süre sonra uyumsuzluk, can sıkıntısı ve başarısızlık baş göstermektedir.
Öte yandan belli bir meslek için bir bireyin seçimi gerçekte bir yordama (tahmin etme) sorunudur. Bu seçme, söz konusu iş için başvuruda bulunan adaylardan hangisi ya da hangilerinin bu işi en iyi bir biçimde yerine getirebileceklerine ilişkin bir yordamayı içermektedir. Bu yordamanın olabildiğince geçerli ve güvenilir verilere dayandırılması, mesleği seçecek bireyin yararına olduğu gibi, işverenin de yararına olacaktır.
Kullanılmakta olan çeşitli psikolojik testlerin geliştirilmelerinin nedenleri; başkalarının birey hakkında ya da bireyin kendi-kendisi hakkında, vermek durumunda olduğu çeşitli kararlara yardımcı olmaktır. Meslek seçimi bireyin kendisi hakkında bir karar vermesini gerektirmektedir. Bunun yanında çeşitli alanlarda eğitim veren kurumların bu alanlarda eğitim görecek bireyleri saptaması işi de üniversiteler adına bir karar ve yordama sürecini içermektedir.
Yetenek:
Sağlıklı bir meslek seçimi ancak bireyin kendi ilgi, yetenek ve ihtiyaçlarını, aynı zamanda seçeneklerini iyi tanımasıyla mümkün olmaktadır. Yetenek, bir kimsenin belli bir eğitim sonucunda bilgi; beceri ve davranış takımı kazanmasının belirtisi olarak düşünülen özellikler bütünüdür. Yetenek, eğitimden yararlanma gizil gücü olarak da tanımlanmaktadır. Bugün, zeka denen gücün, kalıtım ve çevrenin etkileşimi ile oluştuğu bilinmektedir. Kişinin, doğuştan getirdiği ve ne kadar olduğunu bilmediğimiz gizil gücü, çevresel olanakların sağladığı gelişimle, "bir işi yapabilme gücü" durumuna dönüşmektedir. Buna göre çevre elverişli olduğu oranda, kişi iyi gelişecek ve yeteneklerini gösterecektir.
Günümüzde yetenek ölçülebilen bir özelliktir. Bu özelliğin ölçüm yollarından biri psikolojik testlerdir. Yetenek testleri, "Genel" ve "Özel" olarak ikiye ayrılmaktadır. Genel yetenek testleri daha çok, sözcükler, sayılar, şekiller ve akıl yürütmekle ilgili sorulardan oluşmaktadır. Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)'nin kullandığı testler, bu amaca yönelik testlerdir.
Sözel ve sayısal düşünme yeteneklerine ilişkin ortak puan genelde, okul başarısını yani genel akademik başarıyı ölçmede isabetli olabilmektedir. Ancak, kimi mesleklerde ya da öğrenciyi bu mesleklere hazırlayan programlarda başarılı olunup olunamayacağını kestirebilmek için, özel yeteneklerin bilinmesine gerek duyulmaktadır. Özel yetenek, belli bir zihinsel veya fiziksel faaliyeti öğrenebilme kapasitesidir.
Üniversiteye giriş sınav soruları, kendi bilim alanlarında uzman kişiler tarafından hazırlanmakta ve çeşitli alanlarda bireyleri elemeye yönelik olmaktadır. ÖSYM'nin temel amacı, yüksek öğretim programlarına girmek için başvuran adaylar arasından bu programlarda başarılı olma olasılıkları ötekilerden daha yüksek olanları seçerek bu programlara yerleştirmektir.
NASIL BİR İŞ İSTİYORUM?
Gelin önce hayal kuralım. Çünkü sonra hayallerinizi gerçekçi amaçlara dönüştürmeye başlayacağız. Gözleriniz kapatın ve kendinizi ilerde olabilecek tipik bir iş gününüzde hayal edin.
"Sabah uyandınız ve ne giyeceğinize karar veriyorsunuz. Neler giyiyorsunuz, takım elbise, spor, ... İşe başlarken kendinizi nasıl hissediyorsunuz (Yorgun, isteksiz - heyecanlı, huzurlu)? İşe nasıl gidiyorsunuz? Şimdi iş yerindesiniz. Bir saniye durun ve iş yerinizi resmedin. Nerede, nasıl bir yer? Nasıl insanlar var çevrenizde? Neler yapıyorlar? Siz ne yapıyorsunuz? .".
Haklısınız, "nasıl bir iş istiyorum" sorusunun cevabını çok kolay, hemen verebilmek (bir kerede, tek bir zamanda) kolay bir iş değil. Çünkü bu sorunun cevabı bir süreç içinde kendini belli edecektir. Bu süreç çocuklukta kurduğumuz hayaller ile başlar ve 25-30 yaşlarında belirginleşen gerçekçi sonuçlara ulaşmaya başlar. Bir kişinin günde ortalama 8 saat çalıştığını düşünürsek; iş hayatımız yaşam tarzımızın belirleyicilerinden biri olmaktadır. Bu nedenle fiziksel, duygusal, zihinsel sağlığımızda yine yaptığımız işten ne kadar hoşlandığımızla bağlantılı korunacaktır. Bu kadar önemli olmasına rağmen, birçoğumuz iş seçimini olayların akışına, şansa bırakır ya da düşünmeyi erteleriz.
Böyle bir tercih yapma fırsatınızın olmadığını üniversite sınavının tek belirleyici olduğunu ya da ileri de ancak torpil bulursanız istediğiniz işe sahip olabileceğinizi düşünebilirsiniz. Belki üniversitede geldiğiniz bölümü, lisede okuduğunuz alanı (matematik-sosyal-fen) isteyerek ya da istemeyerek (aile isteği, puanlama hatası, herkes seçiyor diye) kazandınız. İşinizi de böyle seçmek ister misiniz? Belki sorumluluğu kendi üstünüze almanız ve bunun sonuçlarına katlanmanız daha kolay olacaktır.
Öğrenciler ile yapılan çalışmalar, öğrencilerin iş seçimi ile ilgili bilgi eksikliği, çatışma, seçim kaygısı yaşadıklarını, olumsuz yaklaşımlarının olduğunu, yetersizlik duygusuna kapıldıklarını ve kaderci bir tutum içinde olduklarını göstermektedir. "Daha ne iş yapmak istediğimi bile bilmiyorum- Gerçekten yapmak istediğim işi yapamayacağım-Bu alanda başarılı olamayacağım-şimdi artık istediğin işi bulmak çok zor, torpil lazım.."gibi düşünceler sizi olumsuz etkileyip harekete geçmenizi engelleyecektir. Olumlu-gerçekçi düşüncelerle başlamak sonucu olumlu etkileyecektir. "Sevdiğim ve becerilerimi kullanacağım bir iş seçeceğim", "İstediğim işe sahip olmak için bir plan yapıp bu yönde kendimi geliştirebilirim" gibi.
Meslek seçimi konusunda önemli çalışmalar yapan Holland, "meslek seçimi, kişiliğin bir ifadesidir" der ve meslek seçiminde kişi ve işin özelliklerinin uyumunun önemini vurgular. Ginzberg ve Super'de iş seçiminin tek bir davranış değil, bir süreç olduğunu söylemektedirler. Bu süreç ilk önce hayaller ile (büyüyünce polis olacağım) çocuklukta başlar ve gelişir, demektedirler. Bir kişinin evet artık bu işi yapacağım demesi, sabit bir iş pozisyonunun kazanılmasının ortalama 30-35 yaşlarında gerçekleştiğini kabul ederler. Krumbotz ise iş seçimi sosyal öğrenmedir, demektedir. Derslerden alınan notlar, alandaki iş imkanları, ailenin tutumu gibi faktörlerin devreye girdiğini belirtmektedir.
|